Antarktika’daki buz tabakasının derinliklerinden gelen gizemli radyo sinyalleri, bilim insanlarının dikkatini çekti. Ancak bu sinyaller, mevcut fizik yasalarıyla açıklanamayacak kadar sıra dışı.
Antarktika’nın sessizliği, zaman zaman düşündüğümüzden fazlasını fısıldar. 30 kilometre yükseklikte süzülen bir balon, uzayın karanlığından gelen kozmik sırları yakalamaya çalışırken, fizik yasalarının dışına taşan bir sinyal kaydetti. Üstelik bu, sadece bir başlangıçtı.
Peki ya evren bize göz kırparken biz bakmamayı mı tercih ediyoruz?
ANITA Deneyi: Kuralları Zorlayan Bir Gözlem
NASA tarafından geliştirilen Antarktik İmpulsif Geçici Anteni (ANITA), ultra yüksek enerjili kozmik ışınların atmosferde yarattığı etkileşimleri tespit etmek için tasarlandı. Balonla stratosfere taşınan bu dedektör, buzla hava arasındaki yüzeyden yansıyan radyo sinyallerini yakalayarak çalışıyor. Normalde bu sinyaller, fiziksel modellerle uyumlu bir şekilde polarite değiştirerek tespit edilir.
Ancak ANITA I ve ANITA III görevleri sırasında algılanan bazı sinyaller, bu kurala uymuyordu. Polarite dönüşümü beklenmedik şekilde gerçekleşmemişti. Dahası, bu sinyallerin geldiği yön, parçacıkların Dünya’nın içinden 6000–7000 kilometrelik bir mesafe kat ettiğini gösteriyordu ki bu, mevcut fizik kuramlarına göre neredeyse olanaksızdı.
Benim için bu tür anomaliler, bilimin sınır çizgilerini işaret eder. Küçük bir sapma, büyük bir değişimin habercisi olabilir.
Pierre Auger Gözlemevi Devrede: Doğrulama Arayışı
ANITA’nın yakaladığı bu beklenmedik sinyallerin ne kadar olağanüstü olduğu, bağımsız bir doğrulamayla netleşebilirdi. İşte bu noktada sahneye, dünyanın en büyük kozmik ışın gözlemevi olan Pierre Auger Gözlemevi çıktı. Arjantin’deki bu dev tesis, yüzey dedektörleri (SD) ve floresan teleskopları (FD) ile gökyüzünü sürekli tarıyor.
Ancak ANITA’nın algıladığı türden yukarı-yönlü hava duşlarını, SD’lerin yakalaması pek olası değildi. Bu nedenle Auger araştırmacıları, sadece FD verilerini kullanarak olası yukarı yönlü olayları araştırmaya karar verdi. Bu yaklaşım, adeta görünmeyeni görmeye çalışmak gibiydi.
On Dört Yıllık Veride Anomali Avı
Araştırma ekibi, 1 Ocak 2004 ile 31 Aralık 2018 tarihleri arasında toplanan devasa veri setini inceledi. Amaç, ANITA’nın algıladığı anomalilere benzer sinyallerin izine rastlamaktı.
Ancak bu kolay bir iş değildi. Lazer atışları, yanlış yönlendirilmiş kozmik ışınlar ve atmosfer kaynaklı sinyaller, gerçek olayların izlerini gölgeleyebilirdi. Bu nedenle çok sıkı filtreleme kriterleri uygulandı: yalnızca bulutsuz gecelerde, net ışık örüntüsü sunan, sinyal yönü ve zamanlaması tutarlı olan olaylar incelendi. Ayrıca analizlerde, yukarı-yönlü sinyalin aşağı-yönlü olasılığa açıkça baskın olduğu durumlar özellikle ayıklandı.
Bu süreç yalnızca teknik bir analiz değil, aynı zamanda sabır ve sezgi isteyen bilimsel bir dedektiflikti.
Sadece Bir Olay: Bilimin Sessizliği
Tüm bu detaylı analiz sonucunda, sadece bir adet yukarı yönlü olay tespit edildi. Ancak, ANITA’nın sinyalleri gerçekten beklenen enerji dağılımına sahipse, Pierre Auger Gözlemevi’nin onlarca benzer olayı görmesi gerekirdi. Örneğin, E⁻³ tipi bir spektrum için 34’ten fazla olay, daha düşük enerjili E⁻⁵ spektrumu için bile 8’den fazla olay öngörülüyordu.
Bu tek olay, ANITA’nın verilerinin standart model dışı fiziksel süreçlerden kaynaklandığı düşüncesini ciddi biçimde zayıflatıyor. Gözlemevinin yüksek hassasiyeti, bu sinyalleri yakalayabilecek güçteydi. Dolayısıyla ANITA’da görülen darbelerin, gerçekten tau nötrinoların bozunması gibi olaylarla açıklanması zor görünüyor.
Belki de bu sessizlik, bilinmeyene açılan bir kapının tam önündeyiz demektir.
Yeni Umutlar: PUEO Deneyi ve Geleceğe Bakış
Henüz ANITA olaylarının net bir açıklaması bulunabilmiş değil. Ancak bilim dünyası arayıştan vazgeçmiyor. ANITA’nın devamı niteliğindeki PUEO projesi, daha hassas dedektörlerle bu gizemli sinyallerin doğasını araştırmak için hazırlanıyor.
Projede yer alan Dr. Stephanie Wissel’in ifadeleri de dikkat çekici:
“Ufuk yakınında ve buz yüzeyine yakın yerlerde, henüz tam olarak anlayamadığımız bir radyo yayılım etkisi olabilir. Şimdiye dek hiçbirini kesin olarak tanımlayamadık.”
Bu cümle, hem belirsizliğin hem de merakın bilimsel ilerlemedeki rolünü gözler önüne seriyor. Çünkü bazen bilimdeki en büyük adımlar, bir sonucun doğrulanmasıyla değil, beklenenin gerçekleşmemesiyle atılır.
Sonuç: Bilinmeyeni Kabul Etmek de Bilimin Parçası
ANITA’dan gelen sinyaller, yerleşik fizik kurallarını sorgulamamıza neden oldu. Pierre Auger Gözlemevi bu anomalileri doğrulayamadı. Ancak bu, deneyin “başarısız” olduğu anlamına gelmiyor. Aksine, elimizdeki bilgilerle henüz açıklayamadığımız bir doğa olayına dair sınırlarımızı gösteriyor.
Kendi adıma, bu tür bilinmezliklerin bizi bilimde ileri taşıdığına inanıyorum. Çünkü gerçekten anlamak, çoğu zaman “bilmediğimizi kabul etmekle” başlar.
Peki ya sizce ANITA’nın yakaladığı bu sinyaller, gerçekten yeni bir fizik modelinin habercisi olabilir mi? Yoksa doğanın hâlâ çözemediğimiz karmaşık bir oyunu mu?
Kaynaklar ve İleri Okuma
sci.new – Antarktika Buzundan Gelen İki Anormal Radyo Sinyali Tespit Edildi
journals – ANITA Tarafından Tespit Edilen Anormal Olayları Pierre Auger Gözlemevi Kullanılarak Araştırın