İngilizce öğrenmek neden bu kadar çok kişi için hem gerekli hem de zorlayıcı bir süreç? Belki de asıl mesele, bu sürecin tek bir doğrusu olmadığını fark etmemekte yatıyor.
Bu yazıda, sadece kelime ezberleyerek ya da dizi izleyerek değil; yanılarak, keşfederek ve kendi yolumu bularak nasıl öğrendiğimi anlatacağım. Çünkü her dil öğrenme hikâyesi, aslında bir kendini tanıma hikâyesidir.
İngilizceye İlk Temas
İngilizceyle ilk tanışmam ilkokul yıllarında oldu. Öğretmen “apple” dediğinde kafam karışmıştı: “Elmanın başka bir adı mı var?” diye düşünmüştüm. O yaşta İngilizce, hayatla ilgisiz bir yabancı gibi görünüyordu. Ancak ortaokulda, izlemek istediğim videoların altyazısız olması ya da sevdiğim müzik grubunun sözlerini anlayamamak beni bu yabancının dilini öğrenmeye itti.
İlginç bir şekilde, dilin kapısını bana ders kitapları değil, bilgisayar oyunları araladı. Oyun menülerindeki kelimeleri çözmeden ilerlemek mümkün değildi. “Load”, “Save”, “Quest” gibi kelimeler birer şifreydi ve onları çözmedikçe bir sonraki bölüme geçemiyordum. Öğrenmek zorundaydım ve bu zorunluluk, farkında olmadan kelime dağarcığımı büyüttü. Bu süreçte şunu anladım: Dil, ancak ihtiyaç duyduğunda öğrenilir.
Lise Yıllarının Dönüm Noktası
Lise döneminde, yüksek sınav notlarının bana bir “İngilizce seviyesi” kazandırdığını sanıyordum. Gramer kurallarını bilmekle, dili kullanabilmek arasındaki uçurumu o zaman fark ettim. Sınavlarda başarılıydım ama biriyle konuşmam gerektiğinde kelimeler ağzıma gelmiyordu. Dil bilgisiyle iletişim becerisi arasındaki farkı görmek, bu sürecin en önemli kırılma noktalarından biri oldu.
Üniversiteye başladığımda İngilizce hikaye kitapları okumaya çalıştım. Başta zorlandım; cümlelerin çoğu anlamsızdı. Ama bir süre sonra kelimeler yalnızca bilgi değil, duygu taşımaya başladı. Artık İngilizce, sadece bir dil değil, bir düşünme biçimi olmuştu.
Düşünce Biçimi Olarak İngilizce
Yurt dışından gelen bir arkadaşım “I feel homesick” dediğinde, bu kelimeyi tam olarak karşılayacak bir Türkçe ifade bulamamıştım. “Ev hasreti” diyebiliriz belki ama aynı hissi vermiyor. Bu an, dilin sadece sözcüklerden ibaret olmadığını fark ettiğim an oldu.
Bir dili öğrenmek, o dilin ait olduğu kültürü, duyguyu ve düşünme biçimini de öğrenmektir. İngilizce artık benim için bir ders değil, kendimi ve başkalarını daha iyi anlayabileceğim bir pencereye dönüşmüştü.
İngilizceyle Düşünmeye Başlamak
Asıl ilerlemeyi, İngilizceyle düşünmeye başladığımda hissettim. İngilizce bir makale yazarken ya da yalnızken kafamdan geçen düşünceleri İngilizce ifade ederken fark ettim: Artık bu dili sadece anlamıyor, kullanıyordum. "Bu cümle doğru mu?" diye düşünmeden konuşabildiğim anlar geldiğinde, İngilizce gerçekten içselleşmişti.
Dil bir araçtan çok bir kimliğe dönüştüğünde, öğrenme süreci de doğal bir ritme oturuyor. O noktada artık motivasyona değil, alışkanlıklara ihtiyaç duyuyorsun.
Süreç Bitmedi, Ama Değişti
Bugün İngilizce kitaplar okuyabiliyor, yabancı arkadaşlarımla iletişim kurabiliyor, hatta bazen düşüncelerimi doğrudan İngilizce yazabiliyorum. Ama her yeni kelimeyle, her farklı aksanla hâlâ yeniden öğreniyorum. Bu süreci artık bir hedef değil, bir yol olarak görüyorum.
Evet, hâlâ bazı deyimleri arama motoruna yazıyorum. Hâlâ aksanlarla boğuşuyorum. Ama bu sorunları yetersizlik değil, gelişimin doğal parçaları olarak görüyorum. Çünkü bir dili öğrenmek değil, yaşamak gerekiyor.
Kendi Öğrenme Yolunu Keşfet
İngilizce öğrenmenin tek bir doğrusu yok. Kimisi şarkılarla öğrenir, kimisi kitaplarla. Kimi konuşarak gelişir, kimi yazarak, kimi de dinleyerek... Önemli olan, bu süreci kendine uygun ve sürdürülebilir hale getirmek. Hazır reçeteler yerine, kendi yöntemini oluşturmak.
“Nasıl öğrenirim?” sorusu kadar, “neden öğreniyorum?” sorusu da önemli. Çünkü bu sorunun cevabı seni sadece bir dili değil, bir bakış açısını da öğrenmeye götürür.
Son Söz
İngilizce benim için sadece bir beceri değil, yeni insanları, kültürleri ve düşünce sistemlerini anlayabilmenin anahtarı oldu. Bu süreçte yaptığım hatalar, başarılar kadar öğreticiydi.
Peki ya senin İngilizceyle ilişkin nasıl başladı? Hangi anlar seni bu dilde daha çok motive etti ya da zorladı? Yorumlarda kendi yolculuğunu anlatabilirsin.